DEVAM: 221-223. Yay'a
Dayanarak Hitab Eden Kimse
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
بَشَّارٍ
حَدَّثَنَا
أَبُو
عَاصِمٍ
حَدَّثَنَا
عِمْرَانُ
عَنْ
قَتَادَةَ
عَنْ عَبْدِ
رَبِّهِ عَنْ
أَبِي
عِيَاضٍ عَنْ
ابْنِ
مَسْعُودٍ
أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ إِذَا
تَشَهَّدَ
قَالَ
الْحَمْدُ لِلَّهِ
نَسْتَعِينُهُ
وَنَسْتَغْفِرُهُ
وَنَعُوذُ
بِاللَّهِ
مِنْ شُرُورِ
أَنْفُسِنَا
مِنْ
يَهْدِهِ
اللَّهُ
فَلَا مُضِلَّ
لَهُ وَمَنْ
يُضْلِلْ
فَلَا
هَادِيَ لَهُ وَأَشْهَدُ
أَنْ لَا
إِلَهَ
إِلَّا
اللَّهُ
وَأَشْهَدُ
أَنَّ
مُحَمَّدًا
عَبْدُهُ
وَرَسُولُهُ
أَرْسَلَهُ
بِالْحَقِّ
بَشِيرًا
وَنَذِيرًا بَيْنَ
يَدَيْ
السَّاعَةِ
مَنْ يُطِعْ
اللَّهَ
وَرَسُولَهُ
فَقَدْ
رَشَدَ
وَمَنْ يَعْصِهِمَا
فَإِنَّهُ
لَا يَضُرُّ
إِلَّا نَفْسَهُ
وَلَا يَضُرُّ
اللَّهَ
شَيْئًا
İbn Mes'ûd (r.a.)'den;
rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hutbe irad
ettiği zaman şunları söylerdi: "Hamd sadece Allah'adır. Allah'a hamdeder,
ondan yardım ister ve Onun bağışlamasını dileriz. Nefislerimizin şerrinden Allah'a
sığınırız. Allah'ın hidâyete erdirdiği kimseyi sapıtacak kimse yoktur. Allah
kimi şaşırtmışsa onu da kimse hidâyete erdiremez. Allah'tan başka ilâh
olmadığına Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim. Allah onu
kıyametin önünde korkutucu ve nüjdeleyici olarak hak (din) ile göndermiştir.
Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de onlara isyan
ederse (bilsin ki) o nefsinden başka hiç kimseye zarar vermeyecektir. Allah'a
hiçbir zarar vermeyecektir."
İzah:
Müslim, cuma; Ebû
Dâvûd, nikâh; Ahmed b. Hanbel, IV, 256, 379.
Hadisin başında
"hutbe iradettiği zaman" diye terceme ettiğimiz kelimesi haddi
zatında "kelime-i şehâdet getirdiği zaman" demektir. Ancak burada
"zikrü'1-cüz irâdetü’l-küll" kabilinden olmak üzere mecazi olarak
"hutbe okudu" manasına kullanılmıştır. Çünkü hutbenin içerisinde
teşehhüd mevcuttur.
Hz. Nebiin
"Nefislerimizin şerrinden Allah'a sığınırız" buyurması, nefsin
kötülüğü emredici, hevâ ve hevese, kötü maksatlara meyyal oluşu dolayısıyladır.
Resûlullah mâ'sum (günah işlemez) olduğu için onun bu şekildeki duası ümmetine
öğretme maksadına yöneliktir.
"Cenabı Allah onu,
kıyametin önünde korkutucu ve müjdeleyici olarak hak dinle gönderdi"
ifâdesindeki, "müjdeleyici ve korkutucu" kelimelerinden maksad,
itaat edenleri âhirette cennet ve dünyada yardımla müjdelemesi; isyan edenleri
de dünyada mahrumiyet, âhirette de azab ve Cehennem ile korkutmasıdır.
"Kıyametin önünde" ifadesinden de "Kıyametin kopmasına
yakın" mânâsı murad edilmiştir. Hz. Nebiin işaret ve orta parmağını
göstererek "Ben kıyamete işte böyle yakın olarak gönderildim"
buyurması da bu mânâyı destekler.
Hadis-i şerifteki
"kim onlara (Allah'a ve Resulü'ne) isyan ederse" ibaresi, Allah ve
Resulünü bir zamirde birleştirmenin caiz olduğuna delildir.
Başka lâfızlarla
rivayet edilmiş başka hutbeler de vardır. îmam-ı Şafiî'nin Müsned'indeki şu
rivayet bunlardandır:
"Hamd, yalnız
Allah' adır. O'ndan yardım diler, bizi bağışlamasını niyaz ederiz. O'ndan hidâyet
ister, yardım dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin
kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidâyet verdiği kimseyi hiçbir
kimse saptıramaz. O'nun saptırdığım da hiç bir kimse doğru yola eriştiremez.
Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur ve (yine) şehâdet ederim
ki Muhammed O'nun kulu ve rasûlüdür. Allah'a ve rasûlü-ne itaat eden dosdoğru
yolu bulmuş demektir. Allah*a ve Resulüne isyan eden de -tekrar Allah'ın emrine
dönünceye kadar- sapmış demektir."